COVID-19 Öncesi Son Fotoğraf
- Ecem Başak Albayrak
- 28 Mar 2020
- 4 dakikada okunur
Üniversite hayatım boyunca ilk defa ekip olarak çıkaracağımız bir esere tüm samimiyetimle bir parçamı koymuştum. Ekip arkadaşlarım ne kadar "bize" inanmış ki bu samimiyetlerini yolun başından beri esirgemediler. Gel gelelim ekipten her birimize ait olan bir hikayeyi çekmek için kolları sıvadığımız anda dünyayı saran COVID-19 çilesi bütün emeklerimizin en az bizim kadar fani tarafını da yüzümüze tokat gibi yapıştırdı. İlk defa ömrümün yarısından fazlasını verdiğim dans hayatımdaki emeklerimi "bizim" demekten korkmayacağımız dans filmimiz için çıkardığım koreografilerle taçlandıracak iken çekimleri askıya almaya karar verdik. O gün filme dair her bir anıyı zihnime çağırdığımda göz yaşlarıma hakim olamadım. Meğersem şimdi önemli olan o yaşanmışlıkların hala benimle birlikte yürüyor olmaları imiş.
Bizimkisi yarım kalmış bir hikaye olsa da ilk defa bu tarz bir işte dansçı kimliğimi bir tarafa koyup koreograf olarak var olabilecek vaktim oldu. Gönül isterdi ki yaratmaya başladığım zamandan çekimlerin sonuna kadar süren bir serüveni anlatabileyim. Yine de ileride kendini dans adına yaratmak ya da bir eserin parçası olarak görmek isteyenler için kıymetli hikayeler edindiğime inanıyorum. Ben sadece içimi döküyor olacağım. Gerisi size ait.
Koreograf ünvanını üstüme giyindiğim an kendimi kocaman bir oyun parkı sahiplenmişim gibi hissettim. Oyuncakları kendime göre modifiye edecek hayali bir güç bulmuş gibiydim. Yolda adım adım ilerledikçe gördüm ki meğersem kendi arzularım yeterli değilmiş. Sancılar adım adım başladı. Kağıt üstünde dans filmi anlatmak bile bir dert iken hasbelkader kendimize açıkladığımıza inanıyorduk. Hepimiz aynı sayfada buluşunca filmi kendi beklentilerimle arşa çıkardım. Sonuç olarak hareketle anlatılacak olan bir hikayeyi kendi açınızdan doğru anlattığınıza sizi inandıracak tek bir umut var: dilinizin evrensel olduğu inancı. Evet, dans evrensel olabilir ama dünya sadece bunun etrafında dönmüyor. Yardıma ihtiyacınız olduğu vakit yaratmak istediğiniz dünyaya yaratıcılıklarına güvenerek davet ettiğiniz insanların da sizinle aynı sayfada olduğundan emin olmanız gerekiyor. Bu yüzden hepimize sülük gibi yapışmış, toplumsal hastalığımız olan "bana farketmez" sendromunu ekipçe bir kenara attık. Sırf karşıdan kaba gözükmemek için her kalıba kendimizi istemsizce sığdıran şu tavrın bu projede işlemeyeceği belli idi. Hocalarımızla, çalıştığımız müzisyenlerle, dansçılarla, mekan görevlileri ile derdimizi böyle paylaştık. Koreograf olarak bunun sayesinde projeye sadece inancım da artmadı, insanların uzun süredir içinde biriktirdiklerini bize sunmaları için ucu ışığa çıkan bir tünele bir tırmık da ben atmışım gibi hissettim. Bu sayede yaptığımız baş dansçı seçmesi ortak yaşanmışlıklar üzerinde buluşup bir terapi seansına dönüştü. Bu sayede film için üretilen müzikler her defasında tüylerimizi diken diken etti. İnsanlara derdimizi doğru anlatabilmek, onlar tarafından doğru anlaşılmak bir koreografın ötesinde bir insan olarak kendime olan cesaretimi arttırdı.
Müzik dinleme konusunda kendimi dedektif gibi hissedip duyduğum en küçük ritme bile vurma hastalığım dansları oluşturmak konusunda da ilk başta peşimi bırakmadı. Böylesine kısıtlı bir vakitte bu kadar inatçı davranmanın bir fayda sağlamayacağını görünce detaylarda kendimi harcamak yerine bütün resmi anlamaya çalıştım. Hala garip geliyor ama müziği ilk defa anladığımı hissettim. Onu anladıkça gördüm ki o da bizi anlamış. Müziğin hikaye ile doğru iletişim kurduğunu böyle hissettim. Bu güven ile koreografileri gönül rahatlığı ile çıkardım. Çok şükür ki baş dansçımız Nesli ile beraber hareket ederken hislerimiz aynı paydada buluştu. Sadece bununla da kalmadı; aynı zamanda kendi yaşanmışlıkları ile bağlantı kurmaktan da çekinmedi. İçimden dedim ki "umarım bundan sonra da yaratmaya saygı duyan, kalbini açmaktan çekinmeyen insanlar ile yollarım kesişir".
Tek bir dansçıya odaklanmak ne kadar pratik ve kolay ise bir dans ekibine odaklanmak benim için o kadar zor ve stresliydi. Halbuki hayalini kurarken ne güzeldi. Düşünsenize: siz tek başınıza bir koreografi çıkarıyorsunuz, sonra tek vücutta hayat bulmuş o koreografinin kalabalıklaştığını izliyorsunuz. Çıldırmamak elde değil. Yine de bir koreograf olarak verdiğim en ağır sınavlardan birisi idi diyebilirim. Çünkü düşünmek zorunda olduğum birden fazla iş vardı. Bir kere bir sürü insanı bir araya getirebilmek bile başlı başına kallavi bir iş. Böyle bir işte "ne olursan ol gel" gibi hümanist bir tavır da edinemiyorsunuz. Kısıtlı bir vakitte beni hızlıca anlayabilecek, dansına güvenebileceğim, ve işlerine güçlerine rağmen vereceğimiz tarihlere kendini ayarlayabilecek, -gerçekçi olalım- finanse bile edemediğimiz bir dansçı "ordusuna" ihtiyacımız vardı. Hem de Ankara'da. Yazarken bile "ne büyük kumar oynamışız" dedim. Şu anda güvenlerine layık olduğumuz her bir dansçı için ne kadar müteşekkir olsam azdır. Tek hafta içerisinde 3 saatlik tek bir toplu prova ve bir buçuk - iki saat içerisinde öğrenmeye çalıştıkları üç dakikalık bir rutin kadar birlikte idik. Sonrası yok. Sonrasına korona musallat oldu. "Daha ne kadar 'geliyorum' diyeyim tatlım" diyen koronanın Türkiye'ye kurulduğu andan sonra bile inatçı deli fişekler gibi o toplu provayı bir buz pistinin boş salonunda aldık. Meğersem beraber son anımız imiş. Sosyal mesafe koymadan önceki son birlikteliğimiz imiş. Kendimi karantinaya almadan önceki son anım o buz pistinin boş salonunda hayalimin gerçekleştiği an oldu. Gördüğüm manzaranın büyüsü ile deyim yerindeyse "hönkürerek" ağladım. Hayatımda kendi adıma doğru kararlar verdiğimi anladığım bir deneyimi bana yaşatan her birisine evimden koskocaman sarılıyorum.
"Ee şimdi filme n'oldu ya, bitti mi?" diye soracak olursanız, bitmedi efendim. Filmi "animatik"leştirmeye karar verdik. Filmin kendisi ile Cin Ali çizimlerini uç noktalara koyarsak bizimkisi filme yakın olan tarafta (çizimler için Berfin'e bir sabır duası alalım). Benim de bir koreograf olarak işim bitmedi. Dansların bazı kısımları ile ilgili çizimlerde hızlı gitmek adına Hazal ve Şafak'a (yönetmenimize ve görüntü yönetmenimize) shot tavsiyeleri sunuyorum. Prova videolarını izlerken hala içim cız ediyor. Beraber hareket edebilmek ne kıymetliymiş.
Dönem bitince elinde sonunda bir eser sunacağız. Şu anda umursadığımız tek şey geçmişte hayalleri ile uyuduğumuz filmimizin her ne kadar fani bir tarafı olsa da aylarca her bir kısmına saçtığımız kahkahaların, gözyaşlarının ve terin boşa çıkmaması. Bu çileli vaktin bitip filmimizi çekebilecek günlerin yakın olmasını ummaktan başka bir şey yapamıyoruz. Altta koyduğum fotoğraf son dans provamızdan, son birlikteliğimizden. Bir sonraki zamana kadar bu fotoğrafın saçtığı neşeye yaslanarak projeye devam edeceğim. Hayalimin hakikata dönüşmesini bu ekibe borçluyum. Sizler sağolun. Gönülden teşekkür ederim. Sizleri seviyorum. Kendinize iyi bakın.

Bu da bonus:

コメント